Neden Yayıncılık Okulu?
- Neden "Arıtan Yayınevi Yayıncılık Okulu"nu kurma ihtiyacını hissettiniz?
- Otuz sekiz yıldır yayıncılık işi ile uğraşıyorum. Sektörün nasıl ve hangi yönde geliştiğini ve bunun sebeplerini çok yakından gözlemledim.
- Bu gelişmeler, yayıncılılığı hangi yönde etkiledi?
- Gelişmeleri, toplumumuzun genel yapısından ve dünya üzerindeki değişimlerden bağımsız olarak ele almamız yanlış olur.
Önceleri hayata idealler, daha iyi işler yapmak, insanlara katkı sağlamak açısından bakılırken, giderek “sadece daha çok üretmek ve daha çok kazanmak” güdüsü öne çıktı.
- Bunun ne zararı var?
- Hayata bu tarz bir yaklaşımla bakmak, bizi, birbirimize ve ürettiğimiz değerlere yabancılaştırdı. Onlarla aramızdaki duygusal bağı kopardı. Çok şeyler elde ettik, ama daha az mutlu olmaya başladık.
Yayıncılık da bundan nasibini aldı. İdealist ve iyi işler yapmaya uğraş veren, çoğu da kültürlü, kaliteli ve saygın yayıncıların yerine; sadece satışa odaklanan, dış görünüşe (kapağa, kağıda, tanıtıma) önem veren, ama içerik kalitesine özen gösterme bilincine ve kapasitesine sahip olmayan yayıncılar geçtiler.
- Onlarda eksik olan ne?
- Yaptıkları işin öneminin farkında değiller.
Yayıncılık yapmak ve kitap yayınlamak, kavun-karpuz ticaretine benzemez. Biz burada bir ülkenin kültürel mirasına yön veriyor ve katkı yapıyoruz.
Gelecek nesillerin nasıl ve ne şekilde düşüneceklerini belirliyoruz.
Bir ülkenin nasıl yönetilebileceğini, dünya tarihi içinde ne türlü bir yer alacağını ortaya koyuyoruz.
- Çok farklı bir açıdan bakıyorsunuz.
- “Üç Duvarcı Ustası Hikâyesi”ni bilirsin.
Bir gün bir gezginin yolu bir kasabaya düşmüş.
Orada, bir inşaat işinde çalışan işçileri görmüş, yanlarına gitmiş. Taş taşıyan bir işçiye:
“Burada ne yapıyorsun?” diye sormuş. O da anlamsız bir ifade ve mutsuz bir tavırla: “Taş taşıyorum” diye cevap vermiş. Gezgin daha sonra bir başka işçinin yanına yaklaşmış ve: “Sen ne yapıyorsun?” sorusunu sormuş. O işçi de birincisi gibi isteksiz ve yorgun bir şekilde: “Taşları üstüste diziyorum. Ne yapalım ekmek parası işte” şeklinde konuşmuş.
Gezginin gözü, az ileride taş duvarları sıvayan bir diğer işçiye takılmış. Onun işini ne kadar istekle, şevkle ve mutlu bir yüz ifadesi ile yaptığını görünce, şaşırmış. Sonra da ona aynı soruyu yöneltmiş: “Burada ne yapıyorsun?” Sıvacı ustasının cevabı çok ilginç olmuş: “Ben, insanların Yaradan’la biraraya gelecekleri bir mabed inşa ediyorum.”
Sıvacı ustasına şevk ve coşku veren şey: Resmin bütününü ve sonucunu görmek ve yaptığı işin "bütün sisteme" neler katacağının farkında olmaktı.
İşte biz yayıncılar da işimizi, ne yaptığımızın ve insanlar üzerinde hangi etkileri oluşturduğumuzun farkında ve sorumluluğunda olarak yapmalıyız.
- Ve o muhteşem sonucun heyecanı, şevki ve bu duyguyu diğer insanlarla paylaşabilmenin mutluluğu ile çalışmak da, böyle bir şey olsa gerek.
- Yayıncılığın, en az Meslek Yüksek Okulu düzeyinde bir eğitim temeli olmalı. Bir ülkenin geleceğini, yetişen nesillerini ve onların düşünce yapılarını etkileyen ve yönlendiren bir sektörün bu kadar başı-bozuk olmaması gerekiyor.
Bu sektörün değişik aşamalarında çalışacak olanların bir eğitimden geçmeleri ve bir diplomalarının bulunması şart.
- Kuaförlük yapmak için bile, bir sertifika ve eğitim gerekiyor. Ama her isteyen yayıncı olabiliyor.
- Arıtan Yayınevi Yayıncılık Okulu, bu boşluğu doldurmak için kuruldu. Çünkü biz, bu işin insanlara, ülkemize ve tüm dünyaya neler kattığını ve iyi yapabilirse, ne kadar etkili olacağını ve olumlu sonuçlara yol açacağını iyi biliyoruz.
.
.